MASAL KİTAPLARININ MEZARLIĞI
Telgrafhane; düşüncelerden, olaylardan, yaşanmışlıklardan kurtulamamış biri için en uygun terim belki de ama pek uymuyor günümüze. Olsa olsa “whatsapp” olur şu anki insanlar, aydınlar, bireyler. Telgrafhanede engel tuşu yoktur ama yeni insanlarda var. Görmezden geliyorlar işine gelmeyenleri, çıkarı olmayanı. Para kazandırmıyor, şöhretlerine şöhret katmıyor, ego pohpohlamıyorsa önemli değil hiçbir düşünce yahut iyilik.
Umursayan yok sokaktaki simitçiyi; ekmek parası için acı çeken, dişini tırnağına takanı. Telgrafın kapısı kilitli, anahtarını denize atmışlar. Arasan da olmamış; yıkmışlar zaten onu da bir süre sonra, yerine alışveriş merkezi yapacaklarmış.
Vicdanının uyutmayışına karşılık uyku hapı alanlarının sayısı çoğaldı acıyla yüzleşmek yerine. Yazan, satanı yazaıyor artık gündüzleri. Çizen, popüleri çiziyor. Çalan, dondurma reklamları çalıyor. Gerçekten bahseden kalmamış artık. Gerçek çürüyor, dışarıdaki günlük ögünü bir kuru ekmek olanlar gibi.
Gerçekten korkan insanlar yüzleşmiyorlar da artık korkularıyla. Onları korkutan düşünürleri, sanatçıları da cezalandırıyor. Gittikçe yabanileşiyor, makineleşiyor. Yabani makineler haline gelip yalanlar sürüsüne katılıyor her bir kulağını tıkayanlar. Ah bir farkında olsalar! Değiller işte, biz de değiliz, ben de değilim, bu gidişle olan da kalmayacak. Pencerelerimizi boyayacaklar bu gidişle. Zamanın geçişini fark etmeyelim diye örtecekler gökyüzünü, fanusa koyacaklar her birimizi.
Tek umudumuz onlardı, gerçeği görenler. Bitti şimdi her şey. Yaptıklarını saklama gereği bile duymayan insanlarla doldu etrafımız. Gerçeği görenlerse çok uzaklara gittiler. Biz koyduk onları oraya. Gerçeklere ne mi oldu? “Çok çok uzun zaman önce, Kaf Dağı’nın ardında bir yerde…” tarzında hikayeleşti onlar da masal kıvamında.
Sonra yaktılar masal kitaplarını da…
DENİZ BİLGE BAYKAN
ODTÜ GV ANKARA ORTAOKULU
8/K SINIFI ÖĞRENCİSİ